İklil Kurban
TAŞKENTÇİLER
(Bu yazı, GÖKBAYRAK Dergisi, Eylül-Ekim 2003 Tarihli, 55. Sayısında basılmıştır)
Doğu Türkistan’ın yakın çağ tarihinde, Taşkentçiler olarak bilinen, yönetim ve eğitim işleriyle uğraşmış birçok kişinin adı karşımıza çıkar. Bu Taşkentçiler kimlerdi, konusuna girmeden önce, onları doğuran devri anlatayım. Bu devir, Şın Şisey Devri’dir. Şın Şisey Devri (1933-1943) : Bilindiği gibi XX. yüzyılın başıyla beraber başlayan imparatorluklardaki sarsıntılar, Çin İmparatorluğuna yabancı müdahalesini beraberinde getirir. Uzak Doğuda Japonya 1931’de Çin’den Mançurya’yı kendi egemenliğine alır. Batıda ise Rusya, İşgal ettiği Batı Türkistan üzerinden Doğu Türkistan’ı etkisi altına alır. O zaman Doğu Türkistan sadece yabancı etkisine değil, yabancı işgaline de açık bir konumdadır. 1913 yılında Doğu Türkistan’a öğretmenlik amacıyla gelen Türkiyeli Ahmet Kemal İlkul, Ürümçi’deki Rus tesirini şu ifadelerle dile getirir : “…… Ürümçi’deki yabancılarla meskun Yang Hang (Yabancı Sokağı) dedikleri mevkiye gelmiştim. Burada Ruslar ve Rus Türkistanlı baylar ve Tatar tüccarları bulunuyorlardı. Caddeleri oldukça muntazam ve temiz bir muhitti. Burada medeni ve modern binalar görülüyor, vitrinli mağazalar nazarı dikkati celbediyordu, burada meskun hamiyetli ve uyanık Tatar ve Türkistanlılar beni caddeden geçerken gözleriyle ve gönülleriyle selamlıyorlardı, fakat muhite tamamen hakim olan Rus baskısı korkusundan kimse yanıma yaklaşmıyordu. Ben de bu nazik vaziyeti bildiğim için sağa sola bakmadan ilerliyordum». Ekim 1917 Bolşevik Devrimi ile beraber, Rusların Doğu Türkistan üzerindeki etkisi daha da artar. Sovyet hükümetinin kuruluşu ile yan yana Doğu Türkistan’da birbirini takip eden genel valiler gittikçe Sovyetlerin isteğini derinden kabul etmek zorunda kalırlar. Bu genel valiler sırasıyla Yang Zıngşin 1911-1928, Cin Şurin 1928-1933, Şın Şisey 1933-1943 yıllarında Doğu Türkistan’ı Ürümçi’den idare etmişlerdir. Bunların içinde sonuncusu olan Şın Şisey’in iktidara gelişi ve Onun devri bambaşka bir nitelik kazanır. Bu nitelik, Doğu Türkistan’daki direkt rol oynayan Stalin’in parmağından başka bir şey değildir. Cin Şurin, Sovyetlerin Doğu Türkistan’daki çıkarları açısından ne kadar taviz verse bile yine de yaranamaz. Ruslar kendileri için daha da uygun olan, Cin Şurin’in askerî komandolarından Mançuryalı Albay Şın Şisey’i bulur. Ürümçi’deki Rus konsolosu, Şın Şisey ile işbirliği yaparak, 1933 yılının 12 nisanında askerî darbeyle vali konağını basar. Cin Şurin kaçar. Şın Şisey genel vali olarak işbaşına gelir ve Nankin’le tüm ilişkisini keserek Moskova’ya bağlanır. Şın Şisey iktidarını kesin güven altına almak için, 1933 yılının aralık ayında İli ve Tarbagatay bölgelerine 7000’den fazla Sovyet askeri yerleştirilir. Şın Şisey yaptıklarından rapor vermek ve yapacaklarına özgü talimat almak için 1938 yılında Moskova’ya gider; döndüğünde, Sovyetler Birliği’nin partisine girdiğini söyler. Şın Şisey’in neler yaptığını anlatmadan önce, Sovyetlerin kendi sınırları içinde kalan Türk dünyasındaki eylemlerine kısaca değineyim. Sovyetler Türk dünyasına şu iki araç ile girdi : “Kendi kaderlerini kendilerinin tayın etme hakkı” propagandası ve bu propagandanın geçersiz kaldığı yerlerdeyse ateş gücüyle. Sadece ateş gücüyle tutunmanın zorluklarına karşı Ruslar, Kazan ve Taşkent gibi büyük şehirlerde “kendi kaderlerini kendilerinin tayın etme hakkı” sloganına ağırlık vererek Türk aydın kesimini ele geçirmeye çalışır. Fakat sonuç Rusların beklediği gibi olmaz. Rusların kendi sloganlarını kendilerine karşı kalkan olarak kullanan Türk aydınları, Ruslara karşı bağımsızlık ve özgürlük savaşının siyasî arenasında kılıç çekerler. Bu savaş Türk aydınları için kolay olmaz. Çünkü onlar iki cephede savaşmak zorunda kalırlar : Hem Rus komünistlerine karşı, hem gerici ümmetçilere karşı. Bu eşitsiz ölüm kalım savaşında yaşamını yitiren, Türk dünyasının, Kazan’ın ve Taşkent’in yetiştirdiği şu kişiler Türk tarihinin ölümsüzleşen şehitleridir : Enver Paşa (1880-1922), Mirseyit Sultangaleyev (1892-1940), İlyas Alkin (1895-1937), Segıyt Sönçeley (1889-1941), Hadi Atlasi (1876-1938), Abdurauf Fitret (?-1938), Çolpan (1897-1938), Magcan Cumabay (1884-1937) ve bunlar gibi sıralanabilir sayısı meçhul büyük zatlar…… Kazak Türkçü şairi Magcan Cumabay’ın en çok sevdiği ve övdüğü ulusal kahraman, Büyük Timur idi (1335-1404). Onun, Ruslar karşısında ezik düşen yazgısıyla ilgili, Tanrıya hitap eden şiirindeki şu ifadeler çok anlamlıdır : “Sen tüm uluslara, hatta deve güden zavallı Araba bile, yol göstererek bir peygamber ve bir kitap gönderdiğin halde, bizim Türk’e böyle bir lütufta bulunmadın. Türk çeşitli ulusların peygamberlerinin yoluna girdi, çeşitli kitaplara inandı, sonuçta yolsuz kaldı, sen bize kahretme” diyerek, ulusu için kurtuluş yıldızı aramaktadır. Zamanında, Pantürkizmin anayurdu olarak Kazan’ın ve Taşkent’in Sovyetlere karşı oynadığı rolünü, yetiştirdiği büyük zatlarını, Stalin unutmaz, inat olsun diye, daha derinden-daha uzaktan intikam almanın peşine düşer. İşte Şın Şisey iktidarı ve Onun devri, bu intikam hırsının bir numaralı tecellisidir. Stalin Sovyet sınırları içinde kalan Türk aydınlarını-zengin diye bildiği düşmanlarını öldürmekle yetinmez, tüm Doğu Türkistan boyunca, tüm Şın Şisey devri içinde aydın ve zengin zümreye karşı tutuklama ve öldürme eylemini, Kazan ve Taşkent’teki öldürmeyi aratmayacak derecede yapar. Şın Şisey devrinde tutuklananların sayısı 300.000’i geçmiş, öldürülenlerin sayısı 100.000’i geçmiştir. Öldürülen bu insanların suç damgası “vatan haini” ve “Pantürkist”tir. 10.000’den fazla ailenin bir milyar Amerika doları değerindeki mal-mülkü yağmalanmıştır. Yazıma başlık yaptığım “TAŞKENTÇİLER” olgusu, işte bu özlü olarak anlatmaya çalıştığım Şın Şisey Devri’nin ürünüdür. Stalin ve Şın Şisey, kendi isteklerini kabul ettiremeyen ve yok edilen Türk aydınlarının yerine, Türk dünyasını idare etmek için, kendilerince eğitilmiş yeni kuşağa gereksinim duyarlar. Şın Şisey bu gereksinim gereği, uygun gördüğü Türk gençlerini (çoğu Uygur ve Kazak, sayısı bilinmez) okumaları için Taşkent’e gönderir. Lise, yüksek okul ve Üniversite seviyesinde Sovyet eğitimini alan bu gençler, Taşkentçiler olarak yurda dönünce hemen siyasî, idarî ve eğitim kurumlarına yerleştirilir. Bunların içinde benim görüp sesini duyduğum şu kişileri hatırlıyorum : Seyfettin Azizi, Süzük Haciyev, Eysa Niyaz, Azizov, Hamut Mahmudi, Kadir Hesen, Hibzullayev, Seypullayev, Eseyin (Kazak), Tangcarık (Kazak şairi). Bunların içinde Seyfettin Azizi, Eysa Niyaz, Azizov gibi baştan sonuna kadar Çin komünistleri için köle, kendi ulusu için hain olanları da olmuş ; Kadir Hesen gibi oğluna Tilman (ünlü Alman komünisti Thaelmann-1886-1944) adını verecek kadar komünist hayranı olanları da olmuş ; Hamut Mahmudi, Tangcarık gibi Rus-Çin işgaline karşı ulusal gaye sahibi olup, hem Şın Şisey hapishanesinde, hem Mao hapishanesinde cezalandırılmış-öldürülmüş olanları da olmuştur……. İkinci Dünya Savaşı’nın başlarındaki gidişattan ürken makam düşkünü Şın Şisey, Milliyetçi Çin ile barışmanın yollarını arar ve Sovyetlerden yüz çevirir. Burada Çin’e özgü şu bir gerçek ilginç ki, Stalin ile işbirliği yaparak, Doğu Türkistan’ı 10 yıl kana bulayan Şın Şisey’i, yıllarca Sovyet destekli Çin komünistleriyle savaşmakta olan Milliyetçi Çin lideri Cang Cişı (Çang Kay şek) bağrına basarak tarım bakanı yapar (1943) ve kaçarken kendisiyle beraber Tayvan’a götürür(1949). Demek ki, çıkar-makam söz konusu olduğunda, Çin liderleri için ilkeler-ideolojiler hiçe bedeldir.
Manba:www.İKLİL KURBAN’IN «GERÇEKLER ve YALANLAR» adlı kitabı (2007)