Ertaga Turkiya poytaxtida Anqara jangining 410 yilligi munosabati bilan «1401 Anqara jangi kongressi (Yeldirim va Temur) — 1402 Ankara Savaşı Uluslararası Kongresi (Yildirim ve Timur)» boshlanadi. Turkiy xalqlarning ikki buyuk davlat arbobi va harbiy sarkardasi hayoti va faoliyatiga bag’ishlangan kongress 9 oktabrdan 12 oktabrgacha davom etadi. Saytimiz sahifalarini o’qib borayotganlar Anqara jangining 410 yilligiga bag’ishlab bir necha maqola va hikoyalar e’lon qilganimizni unutmagan bo’lsalar kerak. Biz ularni eslatib o’tamiz:
1.Xurshid Davron. Anqara ustida porlar mungli oy…
2. Xurshid Davron. Amir Temur bilan Sulton Boyazid jangi.
3. Anqara jangining 610 yilligi oldidan. Abdullah Turhal. Ankara Meydan Muharebesi.
4.Anqara jangining 610 yilligi oldidan. (28.07.1402)
5.Anqara jangining 610 yilligi oldidan. Boyazid I Yildirim (1359-1403)
6.Anqara jangining 610 yilligi oldidan. Amir Temur (1336-1405)
Bugun sizga erta — 9 oktabr kuni kongressda ishtirok etayotgan o’zbek olimi, bugungi kunda Turkiyaning Mugla Universitetida faoliyat yuritayotgan Juliboy Eltazarovning dokladini taqdim etamiz. Olim birodarimizga ertangi va keyingi ishlarida muvaffaqiyatlar tilab qolamiz. Ishonamizki, ham jang maydonida,ham davlat qurish ishida tengsiz bo’lgan ikki buyuk bobomiz sabab bo’lib o’tkazilayotgan kongress nafaqat o’zbek va turk,balki butun turkiy xalqlar birdamligi uchun xizmat qilajak.
ÇAĞDAŞ ÖZBEK EDEBIYATINDA
EMIR TIMUR HAKKINDA YAZILMIŞ
ESERLERE TOPLU BIR BAKIŞ
Prof. Dr. Juliboy Eltazarov
Muğla Üniversitesi
Giriş
Orta Asya vadi ve bozkırlarında ortaya çıkan son Türk imparatorluğunun kurucusu, cihan fatihi Emir Timur hakkında 600 senedir Orta Asya Türkî ve Farisi edebiyatında çok şeyler yazılıp çizilmiştir. Emir Timurun ve Timurluların hükmettiği 130 yıllık zaman diliminde Orta Asyada şekillenen ve tarihe Timurlular uygarlığı adıyla giren bu medeniyet genelde Timurun savaşlarıyla beraber değil, belki insanlığın ilerlemesine verdiği katkısı, dünya kültürü, sanatı, feni, edebiyatına kattığı eserlerle anılıyor. Bundan dolayı Timur ve Timurlular hakkında yapılan araştırmalar, yazılan eserler, çizilen resimler ile dünyanın her köşesinde karşılaşmak mümkün. Özbek ve dünya edebiyatındaki bu konuda bitilmiş eserler bu çalışmaların parçası olup, onlar da kendi araştırmacılarını beklemektedir.
Gelenek ve kaynaklar
Klasik Özbek edebiyatında Timur hakkında yazılan ilk edebi eser melik ül kelam Lütfi’nindir, onun 10 bin beyitli ‘Zafername’ destanı kendi çağında malum olduğu bilinmektedir. Örneğin, Ali Şir Nevâyînin «Mecalis-ün Nefais» eserinde «Mevlana (Lütfi –J.E.) nın» «Zafername» tercümesinde on bin beyitten fazla mesnevisi vardır, ama bayazda yazmadığı için şöhret tutmadı», denilmektedir. Bunun beraberinde Ali Şir Nevâyî Lütfinin o zamanlarda mevcut olan ve bu adı taşıyan tarihlerden hangi «Zafername»yi mesnevi yoluyla Farsçadan Türkçeye çevirdiği hakkında ipuçları vermemektedir. Prof. Dr. Baturhan Velihocayev Mevlana Lütfi kendi zamanında çok meşhur olduğu bilinen işbu iki «Zafername»den birini çevirdiğini tahmin etmiştir, bunlar:
1. Nizamettin Şaminin (ö.1409 m.) «Zafername»si, bu eser Emir Timurun doğuşundan 1404 yılına kadar Türkistan, Horasan, Deşti Kıpçak, Moğolistan ve Irakta cereyan eden tarihi olayları ve Timurun muzaffer yürüyüşlerinin tarihini kapsamaktaydı.
2. Şerefiddin Ali Yezdinin (ö.1454 m.) «Zafername»si, bu eser de Timurun hayatı ve kazandığı zaferlerini anlatmaktaydı (Velihocayev, B. 2002:258).
Timurun 35 senelik padişahlık ve askeri hayatında (1369-1405) kazanılan en önemli savaşlarından biri sıfatında 1402 yılki Ankara muharebesi hususunda Lütfi’nin «Zafername»sinde önemli şiiri parçalar olduğu tabiidir (ki yukarıda hatırlatılmış her iki «Zafername»de bu zafer abartılı şekilde tesvir edilmiştir).
Lütfi’nin «Zafername»si elyazmasının şimdiye kadar bulunmaması ve ondan alınan parçaların Ali Şir Nevâyînin tezkiresi dâhil hiçbir yazılı kaynakta görülmemesini Prof. B. Velihocayev şair hayatının önemli kısmını sürdüren Horasan Timurlu Devletinde ve onun başkenti Heratta 1407-1447 yıllarında iktidarda olan Şahruh Mirza ve Baysungur Mirzaların ölümü veya tahttan çekilmesi sonucunda bu esere memleketi yönetenlerin ilgisinin azaldığından dolayı muhtemelen Lütfi’nin «Zafername»si bitirilmediği ve popülarize edilmediği ile izah eder. Zaten Lütfinin bazi şiirlerinde Herattaki o zamanki kendi durumundan şikâyet motifleri da görülmektedir (Lutfiy, Hiriyda qolmadi she’ringga mushtari – Lütfi, Heratta kalmadı senin şiirine müşteri) (Velihocayev, B. 2002:258).
20.yüzyıl Özbek edebiyatındaki eserler
20.yüzyıl başlarına dek Türkistandaki Türki ve Farisi edebiyatda Timur hakkında yazılan çoğu eserlerde Timurun meşhur «Tüzükleri»nden ve ünlü tarihçilerin (Şerefiddin Ali Yezdi, Nizamettin Şami) eserlerinden esinlenen efsanevi hikâyelerin öne çıktığı görülmektedir. Örneğin, 19.yüzyılın sonlarında ortaya çıkan «Teмурнома: Aмир Teмур Кўрагон жангномаси» (Timurname: Emir Timur Küregen cenk namesi) adlı eserde yazar Selahattin Taşkendi (Salohiddin Toshkandiy) büyük ceddinin yürüyüşlerini halk destanları usulleriyle anlatmaktaydı. Bu eserdeki Ankara savaşı tafsilatlarının da çok abartılı ve detayların karmaşık olduğu bilinmektedir (Tошкандий, С. 1990:352).
Emir Timur hakkında yazılan realistik eserler Türkistan’da Cedid edebiyatının şekillenmesiyle beraber görülmektedir. Ceditçiler Rusya’ya bağlı sömürge ülkede bir milli Rönesans ve yenilikçi hareketi temsil ettiğinden ülkenin tarihini derin etkileyen tarihi şahsiyetler ve onların mirasından manevi güç ve ülküler edinmek için başta Emir Timur olmak üzere başka Türk büyüklerini kendi eserlerine başkahraman yaptılar. Mesela, ünlü ceditçi yazar Abdurrauf Fıtrat 1920.yılında kaleme aldığı «Temur oldında» (Timurun önünde’) eserinde bu defa Bolşevik Rusya’nın çengeline düşen memleketini kurtarmak için Timurun ruhuna sığınır, ondan yardım ister: ‘Bağrım yanık, yüzüm kara, gönlüm kırık, belim bükük senin ziyaretine geldim, sultanım! Yanan, ezilen başım, sızlayan vicdanim, dökülen kanım, ıstırap çeken canım için şu mezarından deva arayıp geldim, hakanım. Yüzyıllardan beri cefa görüp, gam çekip gelen Türk’ün kanlı gözyaşlarını eteklerine dökmeye geldim. Karanlıklar içinde kalan Özbek gözleri için toprağından sürme almaya geldim’ (Fıtrat, A. 1917).
Fıtrat o yıllarda yazdığı bir şiirinde bir Türkistanlı sıfatında ‘Timurun kanını taşıdığını ve bu kan düşmana karşı köpürdüğünü’ vurgular:
Онам! Сени қутқармоқ учун жонми керакдир?
Номусми, виждон била имонми керакдир?
Темур била Чингиз қони тошди томиримда,
Айтгил! Сени қутқармоқ учун қонми керакдир?
Anam, seni kurtarmak için can mı gerekir?
Namus mu, vicdan ile iman mı gerekir?
Timur ile Cengisin kanı taştı damarımda
Söyle! Seni kurtarmak çın kan mı gerekir? (Fıtrat, A. 1917)
Sovyet rejimi ideologları tarafından Abdurrauf Fıtratı 1927 yılından itibaren pantürkist ve panislamist sıfatında karalanmasında ve 1938 yılında idama yollanmasında yukarıdaki satırları ‘eşyavi kanıt’ sıfatında kullanıldığı bellidir.
IV. Bağımsızlık devri edebiyatı ürünleri
20.yüzyılın otuzlu yıllarında şekillenen Özbek sosyalist realizm edebiyatında Timur hakkında yazmak tabu konulardan biri olduğundan Özbek yazarların bu konuya pek rağbet göstermediği görülmektedir. Ancak o zamanlarda Özbekistan’da faaliyet gösteren Rus asıllı yazarlar Timur konusunu komünist ideoloji görüş açısından ele alabilmekteydiler. Örneğin, 1950-1960’lı yıllarda Sergey Borodin 4 ciltli «Звёзды над Самаркандом» (‘Semerkandın gökyüzündeki yıldızlar’) romanını yazmış ve eserinde Timuru dünyaya vahşet yaymış bir şahsiyet sıfatında tesvir etmişti. Romanın üçüncü kitabi ‘Молниеносный Баязет’ (‘Yıldırım Beyazıt’) diye adlandırıldığından belli olduğu gibi bu kısımda yazar Timurun Irak ve Anadolu seferlerini anlatmış. Burada 1402’de hayatında karşılaşan en güçlü ve akıllı ganimi Yıldırım Beyazıtı yenen Timurun bu zaferinin onun şahsiyeti ve devletine etkisini, bu savaşın her iki padişahin dostları ve düşmanları için önemini bedii bir şekilde tesvir etmekteydi (Бородин, С. , 1976:365). Tabii, sosyalist realizm edebiyatının ürünü bu romanda yazar hatta istemeyerek ortaçağlardaki feodal yöneticileri (bir de onlar Sovyet ideolojik kalıplarına göre Rus devletlerinin ezeli düşmanları olan topluluklardan gelen padişahlardı) bulabildiği kadar siyah boyalarda tesvir etmek zorunda kalmıştı. Roman eski Sovyetler Birliğinin Devlet mükâfatıyla ödüllendirilmiş ise de o Özbek ve başka Orta Asya cumhuriyetleri okurları arasında fazla ilgi uyandırmamıştı. Çünkü toplum Timur şahsına yönelik bu edebi iftiranı hiçbir şekilde hoş karşılamak istemezdi.
O 20.yüzyılın altmışlı yıllarında Özbek toplumunda nefret hislerini uyandıran Sergey Borodinin bu romanına karşı yanıt sıfatında meşhur Özbek yazar Musa Aybek Timur hakkında yeni roman yazmak istediğini, hazırlık işlerini bitirdiğini, ancak buna ömrünün yetmediğini yazarın eşi Zarife Saidnasirova hanımın hatıratlarından bilinmektedir (Саидносирова, З. 2005:256) .
1991.yılında Özbekistan bağımsızlığına kavuştuğundan sonra Emir Timur hakkında yazılan eserler sayı ve sıfat bakımından misli görülmeyen boyutlara ulaştı. Son 21 yılda Özbek edebiyatında Timur hakkında yazılan belli başlı eserleri aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:
Ахмедов, Бўрибой. Амир Темур: Тарихий роман (махсус мухаррир Б.Омон.)- Т.: А.Қодирий номидаги халқ мероси. нашриёти, 1995.- 640 б.
Березиков, Евгений. Великий Тимур: роман-хроника. –T.: Укитувчи, 1994. -335 б.
Орипов, Абдулла. Сохибкирон: драма. –T., 1995.
Мухаммад, Али. Улуг салтанат. Тарихий роман. 1-2-китоб. — Т.: «Шарк», 2006.- 336 б.
Сатторий, Хаким. Хазрат Сохибкирон: (Тарихий эссе, сафарномалар). -Т.:Fафур Fулом номидаги нашриёт-матбаа ижодий уйи, 2005.–352 б.
Шермухамедов, Пирмат . Хоразм маликаси ёхуд Амир Темурнинг келини: Бадиa-роман.-Т.: «Фан» нашриёти, –2006.–135 б.
Ёкубов, Одил . Фотихи музаффар ёхуд бир париваш асири. –T., 1997.
Файзиев, Т. Темурнинг сунги туши // Узбегим. -Тошкент «Ватан серияси». 1992.
Davron, Xurshid. Sohibqiron nabirasi. Tarixiy hikoylar va qissalar. T.,1995.
Davron, Xurshid. Bibixonim qissasi. Tarixiy hikoyalar va qissalar. T., 2007
Tabii ki bu liste dışında çağdaş Özbek edebiyatında Emir Timurun hayatı ve onun çeşitli sosyal, politik ve askeri faaliyetlerini açıklayan çok çok eserler mevcuttur ve onların sayısı hakkında bilgi edinmek için Google motorunda bu konuda arama yapmak bile yeterlidir.
Biz ise ileride yukarıda adi geçen eserlerin bazılarında Emir Timur ve Beyazıt, Ankara savaşı konuları nasıl işlendiği hususunda durmak isteriz.
Şair Abdullah Aripov’un «Sahipkıran» dramasında Emir Timur ile Beyazıt ortasındaki ilişkilere tarihi ölçülere uygun bir şekilde yanaşılmıştır. Eserde Ankara savaşı esnasında Timur kurmay çadırında Alaeddin Tebrizi ile satranç oynar ve maçı kazanır, aynı o zamanda savaşın kazanıldığı ve Beyazıtın esir alındığı haberi gelir. Satranç tahtasındaki zafer ile Ankara meydan savaşındaki zaferi akıl terazisinde ölçen Timur o devirin siyasi gelişmelerine ve Avrasya tarihine damga vuran bu kanlı savaşın iki Türk hakanının kişisel anlaşmazlıklarından ortaya çıktığı bir facia olduğunu anlamıştır ve bunu esirine nedamet ile söylemiştir. (Орипов, А. Сохибкирон: 1995).
Adil Yakubovun «Muzaffer fatih veya bir güzelin esiri» dramasında ise Beyazıt el-ayağı bağlı esir değil, Emir Timurun merhametiyle özgürlüğü ve şerefini koruyan şahıs sıfatında tesvir edilmiştir. Savaş çadırında ve daha sonra Anadolunun çeşitli beldelerinde aralarında yürütülen mülakatlarda her iki hakan gerçekleşen niza ve harbin tarihi-sosyal köklerini araştırma ve belli bir sonuca gelme imkanını elde etmişlerdir. Adil Yakubov dramada biraz folklor unsurlarından da yararlanmıştır. Eserde yazar Ankara savaşından önce Timurun saray ahli ile ava çıktığı ve yüzlerce av kuşları ve hayvanlarını misafiri Beyazıtın sofrasına tartmak için sakladığını ve Ankara savaşından hemen sonra bu işi yaptığını anlatmaktadır. Gerçek hayatta ise Timurun Ankara savaşına çok titizlikle hazırlık yaptığı ve Beyazıtın zayıf noktalarını çok net belirlediği bilinmektedir (Ёкубов, О.,1997)
Kendi eserlerinde Türkistan, Özbekistan, Semerkant, Emir Timur, Bibi hanım tarihi konularını tekrar tekrar ele alan Özbekistan halk şairi Hurşit Devran (Xurshid Davron) Ankara savaşının insani yönünü «Anqara ustida porlar mungli oy…» (‘Ankara gökyüzünde parlayan kederli ay…’) eserine konu yapmıştır. Öyküdeki olaylar Ankara savaşının bittiğinden sonra ortaya çıkan feci manzara tesviriyle başlar: « Akşam oldukça gün boyu dünyayı bozan bağır çağır ve gürültü durdu. Çubuk nehriyle Kızılcaköy arasındaki savaş alanındaki sessizliği ancak ölülerle karışıp yatan yaralıların ve can veriyor olanların iniltileri, sahipsiz kalmış ürkek atların dağ gibi toplanmış cesetler arasından yol bulamadan huzursuzlaşarak kişnemesi bozardı.
Bu geniş meydanda bilinmez bir gölge cansız cesetler arasında zor adım atarak amaçsız dolaşıyordı. Bulutların çengelinden kurtulan ayın ışığı üstüne düşünce gölgenin biraz yüzü aydınlandı. Oğlunun cansız bedenini arayan Türk anasıydı o! Ananın gözlerinden akan yoğun yaşlar ay ışığında parlamaktaydı. O yavrusunun adını söyleyerek onu çağırır, evladına adanmış tatlı laflarını söyleyerek hıçkıra hıçkıra gezerdi. Onun bu naleleri birbiriyle dövüşen, birbirini kesip biçen ve azaplarda can veriyor olan her iki taraf askerleri yakın ve tanıdık bir sesti. Zavallı ananın dilinden dökülen ağıtlar her iki taraf anlayacak dilde – Türkçe idi! Ayni dilde konuşan, ama hükümdarları ortak bir dili bulamadığı için birbirine kılıç çeken askerler dünyaya gözlerini kapatırken kulakları duyduğu bu ana ağıtını dinleyerek ve uzaklarda kaldığı validelerini hatırlayarak can veriyordular. Ana savaş alanında uzun zaman umutsuz dolaştı. Hayli zaman onun ağıtı ay ışığı dolduran meydanda kah yüksek kah alçak sesle duyuluyordu: Oğlum! Yavrucuğum. Kutluğbeyim! Diye inliyordu zavallı kadın ağıt ve kederden zayıflaşan titrek sesiyle. Bazen insanın bağrını ezen ağıt ananın sözlerini yarıda keserdi. Şu zeyilde o cenk meydanını üç defa dolaştı. O zaman ananın kulağına bir inilti duyuldu ve dakika geçmeden o tekrarlandı, inleyen adam bir şeyleri telaffuz ediyor gibiydi. Kadın ses verdi ve o zaman kendi adının söylendiğini duydu. Kadının vücudu titredi. Alnından mecram mercan ter aktı, dehşetten gözleri kâsesinden çıkacak gibi oldu. Kimden soruyor olduğunu düşünmeden yüksek sesle sordu: Kim o? Beni çağıran kim? Yanıt gelmedi… Ama dakika geçmeden… Ana durduğu yerde kaldı, gözleri dehşetten genişledi. O oğlunun sesini tanımıştı!!
Anne! Anneciğim! Dedi oğlunun sesi.
-Ya Allahim! Ya tövbe! Şuurunu yitirmiş gibi bir duruma düşen anne bağırdı:
Gerçekten bu sen misin yavrum, Kutluğbeyim?». (Xurshid Davron, 2012)
Böylece öykünün devamında can veriyor olan oğlunu bularak kısa süre sevinçlere boğulan ana hemen evladını kaybetme acısını da yaşar. Oğlunu öldüren kimseye lanetler okur ve ölüyü cenk meydanından götürürken oğluna iki damla su gibi benzeyen Türkistanlı yaralı askeri görüyor, onu da okuz arabasına yatırarak köyüne getirir. Zaten analar dünyanın her yerinde mutlaka bu şekilde iş görür değil mi?
«Ana yün yazmasıyla askerin yaralarını sıkı bağladı, sonra kendisiyle beraber getiren koyun derisine yiğidi südreyerek yatırdı. «Eve götürüp elbiselerini değiştirmek lazım! Yoksa komşular onu kesin öldürürler… Yarası ağır, ama Tanrı merhamet eylese hayatta kalması mümkün. Bu zavallının anası şu anda ne yapıyormuş olabilir?», diye düşünüyordu dolunay ışıkları altında koyun derisi üstünde yatan askeri südrer iken. Birkaç dakika sonra birisinde hayatı terk etmiş, başkasında hala hayatın ısısı gitmeyen iki asker vücudu ardılmış araba Kızılcaköy köyünün yoluna düştü. Arabayı götüren öküzü dünyanın en kederli annesi yönetiyordu».(Xurshid Davron, 2012)
Hurşit Devranın Ankara savaşı hakkındaki bu öyküsünün başka eserlerden önemli farklı tarafı hikâyede bir insani dramın tesvir edilişidir. Tek oğlunu savaşta kaybeden Anadolulu anne düşmana lanet okur, ama ayni zamanda o düşman askerinin yaralarını sarar, o ölmüş oğlunun yerine evlat edinir. Padişahlar savaşır, zafer kazanır, mağlup olur. Ama sıradan insanlar – askerler, onların anneleri ve babaları nerde olursa ve hangi tarafta olursa olsun, yanı acıyı ve aynı sevinci yaşarlar. Ankara savaşı olduğu zamanında da böyleydi, şimdilik da öyledir. Hikâyenin esas motifi budur.
Sonuç
Edebiyatta bir tarihi şahıs hakkında eser yazmak ve onun kişiliği, manevi dünyası hakkında yorum yapmak, tek kelimeyle söylendiğinde, tarihi şahsiyetleri nesiller gözü önünde canlandırmak yazardan, sanatçıdan çok bilgi ve tecrübe talep eder. Çünkü tarihi gerçek ve bedii uydurma, çağın değerleri ve realiteleri – bunların hepsini hesaba katmadan tarihi şahıslar ve olaylar hakkında eser yazılamaz. Çağdaş Özbek edebiyatında Timur ve Ankara savaşı hususunda ortaya çıkan eserlerde bu prensibe uyulmaktadır ve yazılan eserlerin estetik seviyesi toplumun talepleri seviyesindedir. Ama Fransız edebiyatında Napolyon hakkında on binden fazla, Rus edebiyatında Deli Petro hakkında 8 binden fazla bedii ve analitik eserler yazıldığını dikkate alırsak, Özbek bilim adamları ve yazarları önünde bu konuda yapılacak işlerin bayağı çok olduğu da bellidir.
KAYNAKÇA
БОРОДИН, С. (1976) Молниеносный Баязет: Роман. М.: Известия, 365 .
ВАЛИХЎЖАЕВ, Б. (2002) Malık ul – kalom
Mavlono Lutfiy // Мумтоз сиймолар (сайланма). Тошкент, 258 > http://edebiyat.888ubb.com/t155p15-klassik-siymalar-ozbekche (Eylül, 2012).
ОРИПОВ, А. (1995) Соҳибкирон: драма. Тошкент.
САИДНОСИРОВА, З. (2005) Ойбегим менинг: Хотиралар. Нашрга тайёрловчи масъул муҳаррир Наим Каримов. –Тошкент, Шарк, 256.
TОШКАНДИЙ, С. (1990) Teмурнома: Aмир Teмур Кўрагон жангномаси, Tошкент, Шарқ, 1990, 352
FITRAT, A. (1990, 9) Темур олдинда. Сочма //«Ҳуррият» газетасининг 1917 йил 31 октябрь, 47-сонида илк бор эълон қилинган. Қайта нашри: «Фан ва турмуш» ж., 1990, 9-сон, 7-бет > http://yangidunyo.com/?page_id=2036 (Eylül, 2012).
FITRAT, A. (1917) Юрт қайғуси — бу шеър аруз вазнида ёзилган бўлиб, «Ҳуррият» газетасининг 1917 йил 29 декабрь 62-сонида эълон қилингаи. Шу кунга қадар қайта нашр этилмаган > http://yangidunyo.com/?page_id=2036 (Eylül, 2012)
DAVRON, X. (2012) Anqara ustida porlar mungli oy…> http://kh-davron.uz/xurshid-davron-anqara-ustida-porlar-mungli-oy.html (Eylül, 2012)
Manba: Office.com